SESSİZ ÇIĞLIK

Bazen düşünüyorum; acaba biz insanlar, üzerinde yaşadığımız bu dünyanın gerçekten farkında mıyız? Sabah musluğu açarken, arabamızın kontağını çevirirken ya da marketten alışveriş yaparken aslında dünyaya ekolojik ayak izi adında bir imza atıyoruz. Bu imza Dünyadan aldıklarımızla, ona geri bıraktıklarımızın hesabıdır. Lakin ne yazık ki çoğumuz bu hesabı görmezden geliyoruz.

Son günlerde ülkemizde yaşanan orman yangınları, bu hesabın en acı yüzünü bize bir kez daha gösterdi. Yanan her ağaç, yok olan her canlı, tükenen her orman parçası aslında bizim bilinçsizce büyüttüğümüz ekolojik ayak izimizin sonucu olduğunu düşünüyorum. Sebebi ne olursa olsun sonuç olarak hepimiz bu yangınların gölgesinde yaşıyoruz. Çünkü doğa bizden intikam almıyor, sadece yaptıklarımızın sonucunu geri yansıtıyor.

Ekolojik ayak izi son yıllarda hayatımıza girmiş bir kavram ve bu kavram aslında o kadar karmaşık değil. Mesela marketten ithal bir ürün aldığımızda, o ürün buraya gelene kadar harcanan yakıt, çıkan karbon, paketleme ve taşımadan doğan enerji tüketimi düşünürsek doğaya ne kadar yük verdiğimizi görebiliriz. Oysa pazardan veya marketten yerel üreticiden alışveriş yaptığımızda hem çiftçiye destek olabiliriz hem de doğaya daha az zarar verebiliriz. Bunu yapmadığımızda ise karbon salınımı artıyor, iklim değişiyor, kuraklık çoğalıyor. Neticede o kurak topraklarda küçücük bir kıvılcım bile koca bir ormanı son zamanlarda gördüğümüz gibi küle çevirebiliyor.

Birçoğumuz, “Benim tek başıma yaptığım şeyden ne olur ki?” diye tehlikeli düşünceye girebilmektedir. Bence bu cümle yüzünden ormanlarımız yanıyor. Çünkü milyonlarca insan aynı düşünceyle enerji harcıyor, plastik tüketiyor, suyu israf ediyor ve sonuçta iklim değişimiyle yazlar kavurucu hale geliyor, rüzgârlar sertleşiyor ve bir kıvılcım tüm dengenin bozulmasına yetiyor. Yani bireysel tercihlerimiz birleşince koca bir felaketin tohumunu attığımızın farkında olamıyoruz. Enerji tüketimimizi düşündüğümüzde gereksiz yere açık bırakılan lambalar, prizden çekilmeyen elektronikler, aşırı kullanılan kombiler vb gibi durumların her biri ekolojik ayak izimizi büyütüyor. Yangınlarla kavrulan ormanlarımız, aslında yıllardır tükettiğimiz enerjinin, atmosfere bıraktığımız karbonun bir faturasının sonucu gibidir.

Bir diğer en çok karşılaştığımız meselede ulaşım. Arabalarımızdan çıkan egzoz gazları yalnızca trafiği kirletmiyor; havayı ısıtıyor, atmosferi dengesizleştiriyor. Bu da kuraklık demek, sıcak dalgaları demek. Yani toplu taşımayı tercih etmediğimiz, bisiklete binmediğimiz ya da kısa mesafede yürümekten kaçındığımız her an, aslında dolaylı olarak ormanlarımızı riske atıyoruz.

Son yangınlarda gördük ki, yanan sadece ağaçlar değil. Kuşların yuvası, böceklerin evi, geyiklerin sığınağı, arıların yaşam alanı…. Bunların hepsi kül oldu. Bu sadece bir çevre kaybı değil; aynı zamanda bizim geleceğimizden çalınmış bir nefes. Çünkü doğa yok olduğunda, nefes alacak havamız, içecek suyumuz da yok oluyor maalesef.

Sonuç olarak ekolojik ayak izimizi küçültmek, sadece bireysel bir sorumluluk değil, aynı zamanda ulusal bir görevimizdir. Bez torba kullanmak, daha az plastik tüketmek, organik ve yerel ürünlere yönelmek, enerji ve su tasarrufuna dikkat etmek gibi alışkanlıklar edinmeliyiz.  Aslında mesele çok net: Ya bilinçli tercihlerle doğayı koruyacağız ya da “tek başıma ne fark ederim?” diyerek ormanların yok oluşunu izleyeceğiz. Ama unutmayalım, yaptıklarımızın sonucu olarak doğadaki her yangınla, her selle, her fırtınayla tabiat bize sesleniyor: “Daha dikkatli yaşa, beni hoyratça tüketme.” diye. Bizim görevimiz bu sessiz çığlığı duymak olmalıdır. Çünkü ekolojik ayak izimizi küçülttüğümüz her adım, geleceğe bırakacağımız oksijen, gölge veren bir ağaç, kuşlarla cıvıldayan bir orman olacaktır.

Ekolojik ayak izimizi hesaplayıp her seferinde küçültmemiz dileğiyle…. Vesselam

Related posts

One Thought to “SESSİZ ÇIĞLIK”

  1. Anonim

    Çokkk başarılı sayın hocam Hekimhan????

Leave a Comment